AYŞEGÜL İZER – YAPITLAR ÜZERİNE:
İstanbul da gerçekleştirmiş olduğum “İlkbahar Noktası/Point of Spring , İzdüşümler/Projections”, Almanya’da açılan Erennerungen, Canada’da açılan Görünmez Kentler/Invisible Cities, Vancover-Malaspina Printmakers Socity Sanat Galerisi’nde açılan “2 in 1”, İMOGA’da açılan İlkbahar/Primavera adlı sergilerdeki işler beraber incelendiğinde, tüm işler, anlamlı bir bütün ve belli bir sistem içinde birbirleriyle ilişkilendirilebilirler. Bu bağı, yapıtlarımda kullandığım eleman ve malzeme kullanım düzeni ile iç ve dış kısımlarında yer alan ikonografik anlatımlar sağlarlar.
Sergilenen işlerin yerleştirilmesi de yapıtların kendisi kadar önem taşır. Kurgulamanın sağlam bir iç düzeni olmalıdır. Birinci yapıt ile sonuncu arasında bir bağlantı olduğu için, taşıdığı iletimi diğer yapıtlara başlamak için izleyene daha çok zaman sunmalıdır.
Bir resmi planlamak benim için bir şehri planlamak gibi bir şeydir, izleyicinin kurguladığım işin katmanları arasında gezinmesini isterim. Ne kadar güzel bir renk uyumu olmuş diye düşünülmesinden çok, neden bu elemanlar bir araya gelmiş diye düşünülmesi beni daha çok heyecanlandırır.
Resmimde alt katmanlar söz konusudur. Yapıtlarımda kullandığım her bir “zaman, mekân ve nesneler arası elemanlar, koordinatlar, renkler, piktogramlar, sayılar, harfler, haritalar, mimari formlar, tipografi, resim hatta geometri alanına girmeyen çeşitli kavramlar ve elemanlar” yapıtlarımda yer alırken kendi özerkliğini korumaya dair bir kaygı taşımazlar, özerkliğini yitirip, kitlelerin kodlarıyla örtüşerek, dekode edildikçe amacına ulaşırlar.
Çalışmalarım yaşama sevincime yönelik ayrıntıların toplanması olarak yorumlanabilir.
Deniz, kabuklar, balıklar, taşlar, bitkiler, bana başlıca ilham veren nesneler arasında. Aile, eş ve dostlardan oluşan, kalabalık, eğlenceli, bol çeşitli, bol sohbetli, neşe dolu, saatlerce masadan kalkılmayan sofralardaki kap kacaklara yer vermeyi de seviyorum. Yemeğin, sofranın, simgesel ve mekânsal anlamları üzerine, dokulu, renkli, cıvıl cıvıl kurgusal mekânlar içeren betimlemeler, hareketsiz durgun, hüzün içermeyen anlardan oluşan kompozisyonlar oluşturmayı seviyorum.
Nesnelerle aramızdaki ilişkiyi ve nesnelerin birbirleriyle olan ilişkilerini çiçeklerin, meyvelerin, renklerin, balıkların, bitkilerin, denizin ve ışığın bir araya geldiği büyülü bir ortam olarak görebiliriz; her bir unsur kendi içinde ve birbiriyle etkileşimde, yaşamın renkli dokusunu ve derin anlamını ortaya koyar.
Morandi’nin birbirine benzer şişe ve vazolarına, Joan Miró ve Claude Monet’nin “Still Life With Bottles” isimli yapıtlarıyla köprü kuran işler de bu sergide bir araya geliyor.
Benim yapıtlarım, insanı ve benim belleğimi kuşatan tüm olguların ve durumların malzeme olarak kullanıldığı bir alandır.
Yarattığım fantastik dünyalar, alegorik anlatımlar, son zamanlarda resimlerime eklemlenen çevre kirliliği, endüstri atıkları ile sergide yer verdiğim işlerden biri olan saat betimlemesiyle de işler arasında uzaysal boyutu olmayan bir sürekliliği yani
zamanı da sorguluyorum.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri bu serginin zamansal boyutunu daha derin ve anlamlı kılıyor;
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.